Bugüne Kadar Açıklanamadığı İçin Sırra Kadem Basmış Birbirinden Gizemli 25 Kayboluş Hikayesi

Nina, 2013 yazında esrarengiz bir şekilde kaybolduğunda uzun ve parlak bir geçmişi vardı, hatta ilk çıkışından sadece bir ay sonra “New York’tan İspanya’ya” yarışını kazanmıştı. 2013’te yat, David Dyche’ye aitti. Değerli gemisini Yeni Zelanda’dan Newcastle, Avustralya’ya taşımayı planlıyordu. Dyche ve ekibi 2013’ün sonlarında sefere çıktılar. Ancak, Nina varış noktasına hiç ulaşmadı. Yağmurlu ve fırtınalı havanın gecikmeye sebep olabileceğini umarak birkaç gün bekledikten sonra, Yeni Zelanda yetkilileri ülkenin tarihindeki en büyük deniz aramasını başlattı.

En iyi çabalarına rağmen, Nina ve ekibini bulma görevleri başarısız oldu. Kayboluşun gerçekleştiği yer, bölge kayıtlarının başlamasından bu yana birkaç gemiyi “ele geçiren” Bass Boğazı Üçgeni’de bulunuyor.

17 Mart 1995’te, altı genç Pickering’de alkollü bir bahar tatili partisinden ayrıldı. Son görüldüklerinde oldukça alkollüydüler. Gençlerin Fransızman’s Koyu’ndan bir motorbot alıp Ontario Gölü’ne gitmiş olabileceği düşünüldü. Bir tanık, gençlerin bir botla “gezineceklerini” söylediğini polise bildirdi. 

Ancak, geniş çaplı bir aramaya rağmen hiçbir ceset, bot veya kıyafet bulunamadı. 2018’de yapılan DNA testleri, Jay Boyle’ın giydiği düşünülen bir Levi pantolonunun başka bir kayıp gence ait olduğunu da ortaya çıkardı.

Owen Parfitt’ın İngiliz kırsalındaki kardeşinin ön verandasından kayboluşu, 1937’de Amelia Earhart’ın kayboluşu kadar ünlü değil, ancak kesinlikle daha tuhaf. 1763 yazında (yaklaşık olarak), Shepton Mallet kasabasında kız kardeşiyle yaşarken, engelli 60 yaşındaki Parfitt aniden kayboldu.

En son favori sandalyesinde otururken görülmüştü. Verandanın karşısındaki tarlada çalışan çiftçiler, Parfitt’ın verandasına kimsenin gelip gitmediğini söyledi.

Barbara Bolick, 18 Temmuz 2007’de, Kaliforniya’dan ziyarete gelen arkadaşı Jim Ramaker ile Bitterroot Dağları’nda yürüyüşe çıktı. Bear Creek Manzarasına gidiyorlardı. Jim manzarayı izlemek için durduğunda Barbara onun arkasında duruyordu. Ancak, bir dakika bile geçmeden geri baktığında Barbara’nın kaybolduğunu gördü. 

Barbara’nın bölgedeki uzun araması hiçbir sonuç çıkarmadı. Jim Ramaker’ın hikayesi ilk bakışta saçma gibi görünse de,suçlu birinin kurbanının basitçe havada kaybolmasından daha iyi bir hikaye uyduracağı mantıklı görünüyordu.

1946’da Paula Jean Welden, 18 yaşında ve Bennington Kolej’inde ikinci sınıf öğrencisiydi. Bir gün yürüyüşe çıktı ve bir daha geri dönmedi. Paula’nın araması Vermont’taki Uzun Yol etrafında odaklandı, ancak sonuç vermedi. 

Yerel bir adam, onun nerede gömüldüğünü bildiğini iddia etti ancak kanıt sunamadı. Zamanla dava unutuldu.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra James ve Pearl Tedford Vermont’a döndü. ve eşi Pearl’ün kaybolduğunu keşfetti. James’in aramalarına rağmen Pearl asla bulunamadı.

 Ardından, 1949’da James, Green Mountain Ormanı’ndan geçen bir otobüste kayboldu. Otobüsteki 14 yolcu, onun otobüste olduğunu doğruladı. Ancak James varışlarından önce otobüsten kaybolmuşu. Ormanın ürpertici olaylarla bilinmesi, James Tedford’un kayboluşunun gizemini arttırdı.

1914 yılında, Şili Hava Kuvvetleri pilotu Yüzbaşı Alejandro Bello Silva’nın kayboluşu, tarihimizde insanların tuhaf beyaz sisler içinde kaybolduğuna dair birkaç anlatıdan biridir. Silva, bir antrenman uçusu sırasında uçağıyla ‘garip bir bulut oluşumuna’ girdi. Uçağın birkaç saniye içinde tekrar görünmesini bekliyorlardı ama bu hiç gerçekleşmedi. Sıkı bir aramaya rağmen ne uçak ne de Silva bulunabildi.

Lars Mittank, ‘YouTube’da en ünlü kayıp kişi’ unvanına sahiptir. Temmuz 2014’te, 28 yaşındaki Lars Mittank Almanya’dan Bulgaristan’a bir arkadaşını ziyarete geldi. Plajda parti yaparken, futbol üzerine diğer turistlerle yumruklaşmaya başladı. Kavgada kulak zarı yırtıldı ve iyileşene kadar eve uçmaması gerektiği söylendi. Bu süre zarfında, Mittank şehirdeki daha yoksul bir bölgede bir hostelde oda buldu ve arkadaşlarını o olmadan Almanya’ya dönmeleri için ikna etti. 

Hostelde bir gece geçirdikten sonra Mittank korkmuş ve paranoyak hissetti. Annesi ondan kendini güvende hissetmediğini, kredi kartını iptal etmesi gerektiğini ve dört bilinmeyen adamın onu takip ettiğini yazan bir mesaj aldı. 

Doktora göre, Lars randevusu için o gün ofise geldi, ancak ofise vardığında hızla ayağa kalkıp dışarı fırladı. Hemen havaalanına gitti ve bagajıyla havaalanında dolaşırken CCTV kameralarına yakalandı. Sonra havaalanından bagajsız koşarak dışarı çıktı, bir çiti aştı ve ormana doğru kaçtı. Bir daha hiç görülmedi veya duyulmadı.

1962 Haziran’ında, hükümlü olan Frank Morris, Clarence Anglin ve kardeşi John Anglin, Alcatraz’dan kaçmayı başaran birkaç kişiden biri oldu.

 Ventilasyon kanalları aracılığıyla kaçtılar ve suyu geçmek için el yapımı bir sal kullandılar. Alcatraz başlangıçta bir deniz feneri ve askeri hapishane olarak kullanıldı. 1934-1963 yılları arasında sivil bir cezaevi olarak hizmet verdi. Bu süre zarfında, 36 mahkumun yer aldığı 14 kaçış girişiminde bulunuldu. Altısı öldürüldü, 23’ü yakalandı ve dördü boğuldu olarak teyit edildi. Ancak, bu 3 hükümlüye dair salın ve kişisel eşyalarının bazı parçalarının dışında hiçbir iz bulunamadı.

8 yaşındaki Nicole Morin, 30 Temmuz 1985’te annesinin Toronto, Ontario’daki West Mall apartman dairesinden ayrıldı. Nicole, binanın havuzunda bir arkadaşıyla buluşmayı planlıyordu. Annesiyle vedalaşıp daireyi terk ettikten sonra, arkadaşı 15 dakika sonra neden Nicole’nun gelmediğini öğrenmek için kapıyı tekrar çaldı. 

Nicole’nin kayboluşu, Toronto tarihindeki en kapsamlı polis soruşturmalarından birini başlattı, ancak onunla ilgili hiçbir iz bulunamadı. En muhtemel açıklama, Nicole’nin daireyi terk ettikten kısa bir süre sonra kaçırıldığıydı. Ancak, bina 20 katlıydı, bu da onu fark edilmeden oradan çıkarmayı son derece zorlaştırıyordu.

2008’de yayınlanan Clint Eastwood’un filmi ‘Changeling’, 1920’lerin en garip ve yürek burkan suç hikayelerinden birine dikkatleri tekrar çekti. Tek başına bir anne olan Christine Collins, oğlu Walter’ı 1928’de Los Angeles’taki evlerinden kayıp olarak bildirdi. Beş ay sonra polis, ‘Walter’ı Christine’e geri getirdi, ancak bu çocuk Walter değildi ve Christine bunu biliyordu. 

LAPD Christine’in şikayetlerini reddetti, hatta onu kötü bir anne olmakla suçlayarak onu bir akıl hastanesine yerleştirdi. Gerçek Walter Collins asla bulunamadı ve yetkililer sonunda onun, mahkum edilmiş çocuk katili Gordon Stewart Northcott’un birçok kurbanından biri olduğuna karar verdiler. Polisin çocuğun kaybolmasını neden bu kadar örtbas etmeye çalıştığı, Christine’e başka bir çocuğu getirip herkese bu çocuğun Walter olduğuna ikna etmeye çalıştıkları hala belirsiz.

İslam Milleti’nin (NOI) kurucusu Wallace D. Fard, Detroit’in sokaklarındaki bir ipek satıcısından tüm Afrika kökenli Amerikalıların kurtarıcısı ve vaizi olarak yükseldi. 1930’dan 1934’e kadar Detroit’te NOI lideri olarak kısa fakat oldukça etkili bir dönem geçirdi ve bu süre zarfında hukukla birkaç kez karşı karşıya geldi. Onun kökenleri hakkında çeşitli mitler bulunsa da, hakkında kaydedilmiş çok az biyografik bilgi bulunmaktadır. Mekke’de doğduğunu iddia etti, ancak FBI’ın araştırmaları onun Yeni Zelanda’da doğduğunu ve Amerika’ya geldikten sonra yasa dışı yaşam sürdüğünü gösterdi. 1934’te ortadan kayboldu.

18 Ağustos 2010’da, otuz yaşındaki dalış eğitmeni Ben McDaniel, Vortex Springs’teki su altı mağarasında dalış yapmaya gitti. Sertifikasız dalgıçların girişini engelleyen bir kapıyı bozarak riskli bir mağara alanına girmeye çalıştı. Aynı anda dalış yapan iki çalışan, onun ne yaptığını gördü, ancak onun içeri girmesine izin verdi. 

Çalışanların, McDaniel’in dalışa gittiğinden bu yana aracının hareket etmediğini fark etmeleri iki gün sürdü ve polise haber verdiler. Kurtarma dalgıçları mağaranın her köşesini araştırdı ancak onu bulamadılar. McDaniel’in ebeveynleri, oğullarını aramak için mağaraya daha derinlere girmek isteyen her dalgıca 30 bin dolar ödül teklif etti. Birçok kişi McDaniel’ın boğulduğuna ve cesedinin kumun altına gömüldüğüne inanıyor.

17 Aralık 1967’de, tüm Avustralya, başbakanları Harold Holt’un kaybolmasıyla şaşkına döndü. Holt, Melbourne yakınlarındaki Cheviot Beach’te yüzmeye gitmişti ve bir daha geri dönmedi. 

Avustralya otoriteleri modern tarihin en büyük arama ve kurtarma operasyonlarından birini başlattı. Holt, kaybolduğu sırada 59 yaşında ve zihinsel ve fiziksel olarak sağlıklıydı. Ancak, yılın daha önceki bir döneminde parlamento duruşmasında bayıldığı da olmuştu. 

Ona yakın olan kişiler Holt’un bir omuz yaralanması olduğunu da belirtti. Bazıları Holt’un Cheviot Beach’teki gelgitlerde boğulduğunu düşünüyor. Diğerleri, başbakanın depresyonda olduğunu ve hayatına son verdiğini düşünüyor. Diğer komplo teorileri, Holt’un Vietnam Savaşı’nı desteklediği için Sovyetler Birliği veya bir Çin denizaltısı tarafından kaçırıldığını öne sürüyor.

Sodder ailesinin evi 1945’in Noel Arifesi’nde yangınla yok oldu. George ve Jennie dört çocuklarıyla birlikte yangından kaçtılar. Ancak, itfaiyeciler geldiğinde ve evin enkazını incelediğinde, beş eksik çocuğun hiçbir izine rastlanmadı.

Daha sonra, yangında tahrip olması gereken telefon hattının önceden kesildiği bulundu. Ayrıca ailenin iki kamyonları da çalışmıyordu. Resmi makamlar, araçlarda oynandığını düşündü. Uzmanlara göre yangın kemikleri yok etmek için yeterince şiddetli değildi. Tüm gerçekler, önceden planlanmış bir eylemi ve potansiyel olarak kaçırılma eylemini gösteriyordu. Sodder ailesinin hayatta kalan çocukları, kayıp olan beş çocuğun kaçırıldığına ve hala hayatta olduklarına inançlarını asla yitirmedi.

1930’un Kasım ayında, Joe Labelle, Kanada’nın Nunavut bölgesindeki Anjikuni Gölü yakınlarında bir İnuit topluluğuna rastladı. 30 kişilik topluluğun hiçbiri evde yoktu, ancak yiyecekleri, balık stokları ve eşyaları tam ve dokunulmamış olarak kalmıştı. Labelle, en yakın telgraf ofisindeki Kraliyet Kanada Atlı Polisini (RCMP) bilgilendirdi. RCMP, uzak yerleşime bir birim gönderdi. 

Armand Laurent’in evinde durdular ve Laurent, birkaç gece önce topraklarının üzerinden uçan ve Anjikuni Gölü’ne doğru ilerleyen tuhaf bir parlayan cisim hakkında onlara bilgi verdi. RCMP, İnuit topluluğuna vardığında, topluluğun tamamen terk edildiğini keşfetti. Bunun üzerine, köyün dışındaki mezarların hepsi açılmış gibi görünüyordu ve cesetler eksikti. Polis ekibi sonuç olarak, İnuitlerin Labelle gelmeden neredeyse sekiz hafta önce oradan ayrıldığı sonucuna vardı.

On iki yıl önce, Indiana Üniversitesi öğrencisi Lauren Spierer’ın kayboluşu, birçok Amerikalı kolejde şok dalgaları yarattı. Yetkililere göre 20 yaşındaki genç kadın, Bloomington, Indiana’da bir barda sabahın erken saatlerinde içki içtikten sonra ortadan kayboldu. Lauren’in kaybolması ulusal bir insan avını başlattı ve birçok ünlü, komedyen Stephen Colbert ve reality yıldızı Kim Kardashian dahil olmak üzere sosyal medyayı bu genç kadının kayboluşu hakkında farkındalık yaratmak için kullandı. Arama ekibi, Monroe County yollarının yüzde doksan dokuzunu ve genel erişime açık arazinin çoğunu aradı ama Lauren asla bulunamadı.

1979 Şubat’ında, beş arkadaş balık tutma ve eğlenceli bir gün için Maui’nin sahilinden Sarah Joe adlı küçük bir tekneyle denize açıldılar ve Hawaii’nin kaydedilen en büyük fırtınalarından birine doğru ilerlediler. Dönmediklerinde, büyük bir arama başlatıldı ama hiçbir şey bulunamadı. Deniz kazalarında bu tür trajik hikayeler alışılmış olabilir ama on yıl sonra Sarah Joe, beş erkekten birinin mezarının yakınında Marshall Adaları’nın sahilinde karaya oturmuş şekilde bulundu. Erkek nasıl oraya ulaştı? Onları kim gömdü? Diğerleri nerede? Cevapları asla bilemeyeceğiz.

I. Dünya Savaşı sırasında, İngiliz Ordusu’nun tüm bir taburu, savaş sırasında esrarengiz bir şekilde kayboldu ve geride iz bırakmadı. 1965’te bir asker olan Frederick Reichardt, askerlerin ormana yürüdüğü sırada önlerinde garip bir kahverengi bulut olduğunu paylaştı. Bulut kaybolduğunda, yüzlerce İngiliz askerinin beklenen görüntüsü yerine sadece boş bir zemin vardı. Askerler, herhangi bir gürültü veya mücadele olmadan ortadan kaybolmuş gibi görünüyordu. Reichardt’ın anlatımı, kitlesel uzaylı kaçırmalarına dair garip teorilere yol açtı. En olası açıklama ise Albay Beauchamp ve Sandringham birliğinin Türk düşmanları tarafından yenildiğidir.

1923 Şubat’ında, Brezilya’nın Hoer Verde köyündeki 600 kişi bir gecede ortadan kayboldu. Köylerini kendi istekleriyle terk ettilerse, eşyalarını veya yiyeceklerini almadan yaptılar. Küçük bir turist grubu terk edilmiş köyü keşfetti ve yerel polisi bilgilendirdi. Ancak polis, köyde herhangi bir kişi izine veya sakinlerin nerede olabileceğine dair bir işarete rastlamadı. 

Hikaye burada sona ermiyor. Polis, yakın zamanda ateş edilmiş bir tabanca buldu ve okulun içindeki bir tahtada ‘Kurtuluş yok!’ yazan gizemli bir not buldu.

1986 yılının Haziran ayında, Madrid, İspanya’daki Somosierra Dağı Geçidi’nde sülfitik asit taşıyan bir Volvo F12 kamyonu trajik bir kaza yaşadı. Kamyonun frenleri başarısız oldu ve gelen bir kamyonla çarpıştı. Asit yola döküldü. Kabinde, sonradan Andres Martinez ve Carmen Gomez olarak tanımlanan bir erkek ve kadın vardı ve her ikisi de hayatını kaybetti. Ama çiftin bir de 10 yaşında Juan Pedro Martinez adında bir oğlu vardı. Bölgede yapılan aramalara rağmen Juan Pedro bulunamadı. 

Asidin onu yok ettiği spekülasyonları olsa da, uzmanlar bedeninin izlerinin kalmış olacağını belirtiyorlar.

Tarih, Percy Fawcett’ı  Amazon Ormanlarında “Z” adlı eski bir şehri ararken kaybolan adam olarak tanıyor. Ön araştırmalar sırasında Fawcett, oğlu Jack ve Jack’in yakın arkadaşı Raleigh Rimell birkaç umut verici keşifte bulundular. Cuiaba’dan, doğdukları şehirden yola çıktılar. Başlangıç noktalarından yaklaşık 250 mil uzakta, Fawcett Brezilyalı yardımcılarına eve dönüp karısına bir mektup vermesini söyledi. 

Fawcett, oğlu veya Raleigh’den bir daha haber alınamadı. Birkaç yıl sonra yaşlı bir adam olan Fawcett’ı gördüğünü iddia eden İsviçreli bir adam ortaya çıktı. Bu adam bir grup muhabiri o yere götürdü, ancak tüm grup ortadan kayboldu. O zamandan beri Fawcett ve diğerlerinin izini bulmak için birçok ek sefer gönderildi, ancak hepsi sonuçsuz kaldı.

Solomon Northup’ın hikayesi korkunç zorluklar ve inanılmaz azimle doludur. Northup 1808’de New York’ta özgür doğdu, ancak 1841’de kaçırıldı ve köle olarak satıldı. 1852 yılına kadar bir dizi vicdansız sahibi tarafından “sahiplenildi” ta ki ailesine mesaj göndermenin bir yolunu bulana kadar.

 Özgürlüğü 1853’te resmi olarak geri verildi ve Northup, en çok satan anı yazısı olan Twelve Years a Slave’in eş yazarı oldu. Ünlülük kapıda bekliyordu ve Northup Amerika’nın dört bir yanında konferanslar vermeye başladı.

1853’te Madagascar adlı ticaret gemisi Melbourne’den Londra’ya seyahat ederken ortadan kayboldu. Madagascar’a ne olduğuna dair birkaç teori var. Ancak hikayesi sadece kaybolduğu için değil, gemi Avustralya’dan ayrılmadan önce gerçekleşen olaylar nedeniyle de ilginç. 

Madagascar, kaybolduğunda 110 yolcu, yün, tahıl ve iki ton altın taşıyordu. Limandan ayrıldığı gün üç yolcu aniden tutuklandı. Birçok kişi, bu insanların diğer yolcuları öldüren ve gemiyi kaçıran daha büyük bir korsan grubunun bir parçası olduklarına inanıyor.

Anasazi medeniyeti, Kuzey Amerika kıtasındaki en eski ve en sofistike kültürlerden biri olarak tanınır. 13. yüzyılın sonlarında Anasazi, beş katlı binaları ve 800’e kadar farklı odayı içeren yerleşimlerini ani bir şekilde terk etti. 

Efsaneye göre Anasaziler, “eve dönüyoruz!” diyerek kayboldular. Bu gizemli insanların kayboluşu, eski uzaylı teorilerine inananlar için büyük bir ilgi konusu oldu, özellikle eşlik eden mitler ve efsaneler nedeniyle. 

İnsanlar ayrıca eski Anasazi sitelerinin kalıntılarındaki dairesel çizgilere de işaret ediyorlar.Araştırmaya göre, bu işaretlemeler Güneşi tasvir ediyor. Anasazi’nin “eve dönüş” geleneğini kabul edenler, bu işaretlemelerin yıldız kapıları olduğuna inanıyorlar.